Milliyetçilerin Avukatı

 (Şerafettin Sami Salia presents)

Anlatan:  Sultan Karbon  (Güney Okulu)

Bugünkü dilimize  sadeleştiren: B. Okan Tokuşan


Güzel hukukçu Selin Radar gençlik yıllarında yaşadığı evinde. 1995

Eyüp Sabri Şokola ve Alattin Özdübel’in temellerini attığı Mukavva Hareketi görkemli ve kıtalar arası bir bilgi sistemini hayata geçirmek amacındaydı. Bu büyük davanın çevresinde toplanan gönüllüler çeşitli zamanlarda başka kişilerle de bir araya geldiler ve birçok bilim adamıyla işbirliği yaptılar. İçlerinden biri dönemin önemli fikir adamlarından Seyit Nurullah Tornado adlı ünlü kaşifti.

Bin dokuz yüz doksan üç yılında Eyüp Sabri Bey’in evinde onları ziyaret eden Seyit Nurullah, belki de farkında olmadan Mukavva Hareketi’ne yeni bir düzen getirmişti. Ünlü kaşif Eyüp Sabri Bey’in yanı sıra onun can yoldaşı ve fikir arkadaşı Alaattin Özdübel, yani yol gösteren tapirle de konuşmuş, bu iki felsefecinin kendi topluluklarına bir yön vermesini sağlamıştı. Tarihi görüşme esnasında bir anda sorulan mühim bir soru, kurucuların aklına takılan çok önemli bir varyantın dile getirilip çabucak aşılmasına ve Şokola ile Özdübel’in zihinlerinde şimşek gibi çakan parlak bir ışığın oluşmasına yol açmıştı.

Berrin Kümes hakikatin efendisinin eşiydi. Foto: Kazım Kaos 1999

Seyit Nurullah’ın hareketin liderleri Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel’e can alıcı sorusu şuydu: “Efendiler, milliyetçilerin avukatını hatırlıyor musunuz?” Kısa bir düşünme anından sonra iki alimin cevabı olumsuz olmuştu. Görüşme çıkmaza mı girmişti nedir? Lakin Alaattin Bey bir ipucu yakalamak maksadıyla bir karşı soru sormayı uygun buldu: “Nerenin milliyetçileri bunlar?” Cevap çok vurucuydu: “Teksas’taki milliyetçilerden bahsediyorum.” Bunun üzerine iki bilim adamının yüzü güldü ve hemen hemen beraberce Seyit Nurullah’ı cevapladılar. “Avukat Connoly’dir onun adı!”

Avukat Connoly ve Çelik Blek, Teksas'ta ilk tanışma anında.

Avukat Connoly’yi anımsamış olmanın verdiği sevinçle Alaattin Bey ayağa kalktı. Bu arada hakikatin efendisinin eşi Müyesser Kümes hatırlı konuğa evinin mütevazi mutfağında sade bir kahve pişirmiş, toplantı yaptıkları odanın kapısında belirmişti. Yol gösteren tapir az kalsın onunla çarpışacaktı. Kadını görünce coşkuyla ona sordu: “Müyesser, sen Avukat Connoly’ye vakıf mısın?” First Lady konuğa kahvesini ikram edesiye kadar sessizliğini korudu. Sonra gülümseyerek kocasının dava arkadaşına nazik bir dille yanıtını verdi: “Unuttuğumuz ve değerini bilemediğimiz öyle çok isim var ki. Alvin Lee de bunların arasında maalesef,” şeklinde mırıldandı. Sesinde belli belirsiz bir şikayet tonu seziliyordu.

Alvin Lee 1970'li yıllarda çok ünlüydü. Ten Years After band.

“Ten Years After’in her şeyi,” dedi Seyit Nurullah araya girerek. Sonra düşünceli bir edayla kahvesinden bir yudum alarak: “Acaba şu an aktifler mi? Britanya’ya giden bir dostumuz onların hala müzik yaptığını söyledi ama ben şu anki durumları hakkında en ufak bir bilgi kırıntısına bile sahip değilim,” diyerek fikrini belirtti. “Evrensel data, evrensel data!” diye haykırdı Eyüp Sabri Şokola bunun üzerine. “Çok büyük bir data düşünün Seyit Nurullah üstadım. İçinde, dünyamızda olup biten her şey kayıtlı ve herkes bilgisiyle ona katkı veriyor, sürekli her şeyden haberimiz oluyor!”

Çelik Blek, Avukat Connoly'den direktif alırken .

Büyük üstad şaşmaz dehası ve sezgileriyle daha doksan üç yılında interneti öngörmüştü. Müyesser Hatun o meleklere benzeyen güzel yüzüyle odadakilere gülümsedi. Kapıyı kapatıp mekanı terk etmeden önce Seyit Nurullah’a işveli bir sesle, “Afiyet olsun efendim,” dedi. Onun Alvin Lee’yi bilmesi güzel ve alımlı kadını mutlu etmişti. Tanınmış kaşif, gözlerini arkasını dönüp odadan çıkmak üzere olan Eyüp Sabri Şokola'nın güzeller güzeli karısının bir kısrağın sağrılarını andıran geniş ve biçimli kalçalarından bir saniye bile ayırmadan, “Ziyade olsun hanımefendi,” diye mırıldanarak mukabelede bulundu.

Müyesser Berrin Kümes Retarder Köşkünde. 2002

İşte böylece herkesin özgür bir biçimde katkıda bulunabileceği ve hem geçmiş hem de geleceğin aynı vektör içinde sonsuzluğa akacağı bir platform fikri Eyüp Sabri Şokola ve Alaattin Özdübel’in zihinlerinde şekillenmeye başlamıştı. Start verilmişti artık. Seyit Nurullah’ın iki bilim adamına hukukçuyu sorması buna vesile olmuştu. Kahvesinden geniş bir yudum alan ünlü kaşif, milliyetçilerin avukatını anlatmaya başlayınca ikisi de kulak kesilmiş onu dinliyordu. “Aslında yakışıklı bir adam değildi Connoly. Hatta esnaf tipi vardır simasında. Fakat tüm hayatını Amerika’nın bağımsızlığına adamıştır.” Bir yarım saat Çelik Blek ve arkadaşlarının yaptıklarını anlatıp sözlerini bitirince muhataplarından yeni bir sual bekliyormuş gibi gözlerini onlara dikti.

Çelik Blek, Avukat Connoly onun evinde konuşurlarken.

"Hakikat dostlarım, hakikat her yerde anlatılmalı ve mutlaka kayıt altına alınmalıdır. Ancak bunu nasıl yapacağımızı bilmiyoruz.” Seyit Nurullah bu sözleri söyleyince Alaattin Özdübel şöyle bir manzumeyle karşılık verdi: “Kuyudat kuyu mudur, yoksa malumatın suyu mudur, berâyı malûmât dediğimiz, şuh bir hatunun huyu mudur.” Bir anda hepsi birden güldüler. “Güzel bir müzik bu konuştuklarımıza iyi gelir,” dedi Eyüp Sabri Bey teybin düğmesine basarak. Bir anda küçük odayı Crosby, Stills, Nash and Young’ın “Carry On” şarkısının melodisi doldurmuştu. Bir süre onları dinledikten sonra Seyit Nurullah tekrar konuşmaya başladı: “Dostlarım, kardeşlerim! CSNY'deki David Crosby 1968'deki bir konserde Stephen Stills ile birlikte The Hollies'in vokalisti Graham Nash'i ayartıp Crosby, Stills, Nash and Young'ı kurmamış meğer. Hikaye başkaymış. Ben de öğrenince epey şaşırdım.” Tam o anda da şarkı bitmiş derin bir sessizlik mekana hakim olmuştu. “Nasıl olur?” diye itiraz etti Eyüp Sabri Şokola.

Crosby, Stills, Nash and Young. 1970'lerin hemen başında.

“Ben bunun hep öyle olduğunu zannederdim. Eğer gerçek bu değilse nedir?” Meşhur kaşif bir süre iki üstada doğrulanmış bilgi mevzusunda teorik birkaç söz söyledikten sonra sadede geldi: “İşte o sizin evrensel data dediğiniz tüm bu açmazlara çözüm getirecek!” Bir süre daha sohbet ettikten sonra sokak kapısının çalındığını duydular. Beş dakika geçmeden kapandıkları odanın kapısı açıldı ve güzel bir kadın belirdi. Gelen kişi Selin Radar'dı. “Asistanınız geldi,” dedi genç kadın neşeli bir sesle. “Konuştuklarınızı not alacağım.” Sonra da Seyit Nurullah’a dönerek açıklama gereğini duydu. “Ustalarımızın söylediklerinin kayıt altına alınmasını gönüllü olarak ben üstlenmiş bulunuyorum. Allah nasip ederse ileride bu değerli notlardan bir kitap çıkarmayı düşünüyorum onlara armağan olarak.” Meşhur kaşif beşuş bir çehreyle ona baktı. “Âla âla,” dedi. “Bir kelimesini bile ziyan etmeyiniz. Zinhar ömrümde bunlar kadar kıymetli eşhas görmedim. Hamdü-senalar olsun şahsiyetinize.”

Selik Belin Radar hicret yılından hemen önce. 1999

Notlar: Bu yazı ilk kez Sultan Karbon tarafından kaleme alınmış, 16 Eylül 2016 yılında Şerafettin Sami Salya tarafnıdan Nurhayat Yılmazşenay'a teslim edilmiş, 25 Kasım 2023 tarihinde de B. Okan Tokuşan tarafından yeni kuşakların anlayabilmesi amacıyla dili sadeleştirilmiştir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eğitim Şart

Mukavva Hareketine Yeni Bir Soluk